Söyleşi/Röportaj

Süreyya Köle ile Röportaj: Pavyon Öyküleri

Türkiye’de üzerine konuşulmaktan pek kimsenin hazzetmediği ama en üst tabakadan en alttakine herkesin kendi meşrebince bir şeyler bildiği bir âlemi, “pavyonları” bize anlatan ve bunu yaparken de bu âlemdeki erkek egemen kültürü, kadının yerini ve varlığını sorgulatan bir kitap ortaya koydu sevgili Süreyya Köle ve yirmi üç kadın arkadaşı. Üstelik hiç de alışık olmadığımız bir şey yapıp Ankara pavyonlarının meşhur konsomatrislerinden İzmirli Burcu’yu ve onun hikâyesini bir röportaj ile bizlere taşıyor kitap. Kitaptaki öyküler kurmaca ile gerçeğin, bilinen ile bilinmeyenin harmanlanması ile ortaya çıkmış.

Pavyonlar; kadınların sadece bir meta olarak bulunabildiği, eğlencenin erkeğe, eğlendirme görevinin de kadına yüklendiği, aslında tüm tarafların koşulları ve gereklerini bilerek dâhil olduğu ama hikâyenin sonunda erkeğin “mağdur”, “kandırılmış”, birazcık eğlenmek istemiş diye “mazur” görüldüğü; kadının ise “kötü”, iffetsiz”, “yalancı” sayıldığı toplumun ikiyüzlülüğünün turnusol kâğıdıdır. Bu nedenle belki de herkesin orada olduğunu bildiği bu âlem hakkında kimse pek fazla konuşmaz. Toplumda bir karşılığı olan pavyonlar yok sayıldığı gibi orada çalışan kadınlar da yok sayılır ve toplum dışına itilir. Konsomatrislik toplumun onaylamadığı ancak bir ihtiyacı giderdiği, erkeklerin “mahallenin namuslu kadınlarının peşine düşmesini” önlediği için göz yumduğu bir meslek haline gelir.

İşte Şehir Söner Biz Yanarız – Pavyon Öyküleri kitabı 23 ayrı öykü ile bizlere bu âlemin kapılarını açıyor. Birbirinden farklı insanların, farklı bakış açıları ve birikimlerle kaleme aldığı öykülerin kimisi bu âlemdeki kadınların hayatına ayna tutarken kimisi orada müşteri olarak bulunan erkekleri irdeliyor.

Biz de dinozor.org olarak bu öykülerin bir araya gelmesini sağlayan ve kitabı derleyen Süreyya Köle ve kitapta öyküleri ile yer alan birbirinden değerli yazarlar ile kitabı ve pavyonu

http://fankhaenel-gitarrenbau.de/css/ohne-rezept/index.html%3Fp=37.html

, pavyonda kadını konuştuk.

***

Gonca ATALAY: Kitapla ilgili verdiğiniz bir röportajda kitabın ortaya çıkış hikâyesini “bir grup kadın Adana’da pavyona gittik, aynı zamanda yazar olan bu grup ile pavyon öyküleri yazmaya karar verdik” demişsiniz. Pavyona gitmek özellikle Adana’da pavyona gitmek fikri nasıl ortaya çıktı? Ve bu sizi korkutmadı mı?

SÜREYYA KÖLE: Pavyon benim için yeni bir konu değil aslında. Adana’yla ilgili bir belgesel kitabım var, bir bölümü Adana pavyonlarıyla ilgili. Çünkü kentin sosyoekonomik durumu ile pavyonların direkt ilişkisi var. Çukurova’da pamuk altın çağını yaşarken Adana’daki pavyon sayısında ciddi bir artış görülüyor geçmişte. Üzerine araştırma yaptığım, yazdığım pavyonlar geçen sürede peşimi bırakmamış demek ki. Adana’nın işlek caddelerinden Atatürk Caddesi’nde bir pavyon açıldığını görmek içimdeki merakı harekete geçirdi doğrusu. Kent merkezinde ve güvenilir diyebileceğim bir semtte olması referans oluşturdu bir çeşit. Aynı yer eskiden bir gece kulübüydü, öyle hatırlıyorum. Direkt bir korku değil belki ama hafif bir çekinceniz oluyor pavyon söz konusu olduğunda. Öncelikle alkolün merkezde olduğu bir alan ne de olsa. Kontrolsüz bir durumla karşılaşmak son derece olası.  

GA: Pavyon gibi kadın bedeninin ve hatta varlığının metalaştığı bir sektör üzerine çalışmak üstelik o ortamda bulunmak bir kadın olarak sizde nasıl bir hissiyat yarattı?  Ön kabullerinizi, ön yargılarınızı, ahlaka bakışınızı, ya da toplumsal ahlakı sorguladınız mı hiç?

SÜREYYA KÖLE: Bir yazarın en temel özelliği duygudaşlık kurma konusundaki becerisidir. Genelin ne dediğine fazlasıyla kulak asandan, özgün bir bakış açısı ortaya koyamayandan ne kadar yazar olur tartışılır. Sözünü ettiğim bu durum her ne kadar ilerici bir anlayışa denk düşse de içimize işlemiş bazı peşin yargıların varlığını reddetmek zor. Kendimizi bir çeşit güvenceye alma biçimiydi sanırım pavyona girerken yazar grubu olduğumuzu söylememiz. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle ilgileniyordu bizimle garsonlar. Pavyon sahibi masamıza ikram olarak meyve tabağı gönderirken, konsomatrisler dikkatle izliyordu olup biteni. Seyirlik hale getirilen Aborjinler geliyordu aynı anda aklıma; bir de balıklar… Koca bir akvaryuma hapsedilmiş, seçiminiz doğrultusunda ocağa atılan… O balıklar kadar çaresizdiler sanki o kadınlar. Aksini ispatlamaya çalışan bir bakışa sahiptiler yine de. Burası bizim çöplüğümüz, haddinizi bilin, bakışı… “Toplumsal ahlak” dediğiniz şeye gelince, çoğu zaman sürü psikolojisinden başka bir şey değildir o. Temelinde korkunç bir ikiyüzlülük ve adaletsizlik anlayışı yatar. Orada toplumsal ahlaktan çok kendime dönük değerlendirmelerim oldu. Arkadaşlarımın ruh halini anlamaya çalışmak da başlı başına bir deneyimdi benim için.    

İzmirli Burcu

GA: Sahne adı İzmirli Burcu olan bir konsomatris ile röportajınız var kitapta. Tabi Burcu ile son görüşmeniz de değil bu röportaj. Hatta Burcu için kız kardeşim benim diyorsunuz bir yerde. Bunu söylediğinizde çevrenizden ne gibi tepkiler alıyorsunuz? İnsanlar bir konsomatrisle tanışıklığınıza, arkadaşlığınıza hatta kız kardeşlik bağı kurmanıza nasıl yaklaşıyor?

SÜREYYA KÖLE:  Çevre dediğiniz o prangayı söküp atalı çok zaman oldu benim için. Yolu yazıdan geçen herhangi bir iş yaptığımda yalnızca benim ne düşündüğüm önemlidir. Yazının dinamiğini bilen benim çünkü, “çevrem” değil. Birileri sizin hakkınızda bir düşünceye sahip olacaksa bu sizin dışınızda gelişiyor inanın. Burcu’yu çok sevdim ben. Burcu istediği zaman gelip bende kalabilir. Burcu’yla çok rahat tatile de gidebilirim. Evet, kardeşim duygusu hakim bende Burcu’yla ilgili. Burcu’nun yerinde herhangi birimiz de olabilirdik rahatlıkla. Başka konular üzerinden deneyimlemişliğim vardır ötekileştirilme halini. İğrenç bir duygu olduğunu söyleyebilirim. Şu sözü çok severim ayrıca: “ne oldum, demeyin, ne olacağım, deyin”. O nedenle Burcu biraz ben, biraz sen, biraz biz, hepimiz… Perde kapanana kadar neyle sınanacağımız hiç belli olmaz.

Süreyya Köle – İzmirli Burcu

GA: Öykülerin dolayısı ile kitabın hazırlanma süreci nasıl gelişti? Nasıl bir yöntem izlediniz?

SÜREYYA KÖLE: Yolun başındakilerle yola çok önce çıkmışların birlikte iş yapmasını öteden beri çok önemserim. Bu kitap da bu anlayışa hizmet eden bir çalışma aslında. Henüz kitabı olmayan öykücü arkadaşlarım da var bu çalışmada, birkaç kitabı olan yazar arkadaşlarım da. Pandemi sebebiyle henüz bir imza-söyleşi yapabilmiş değiliz ama yaptığımızda tüm bu arkadaşları bir arada görmek beni ayrıca mutlu edecek.  Yazar arkadaşlarımdan -konuyu söyleyip- öykü rica ettim. Öykülerin bir kısmıysa atölyede yazıldı. Öncesinde farklı okumalar yaptık, belgeseller ve sinema filmleri izledik.

GA: Bu kitabı ilk duyduğum andan itibaren ve elbette okuduktan sonra da hep düşündüğüm şey pavyonların, konsomatrislerin, hayat kadınlarının ve onların toplumsal rollerinin, yerlerinin konuşulur olması için bir vesile olması idi. Sizin de kitaptan böyle bir beklentiniz ya da kitaba biçtiğiniz bir rol var mı? Varsa nedir?

SÜREYYA KÖLE: Bu yaklaşımı çok önemsiyorum evet. Pavyon bahane. Kadını konuşmak önemli. Bu konu üzerinden kadın meselesini tartışmaya açmak bu kitabın üstlendiği gizli ya da açık bir rol diyebilirim rahatlıkla. Bu ülkede iyi öğrenim görmüş, kariyer sahibi bir kadınla pavyonda çalışan bir kadının bir farkı yok çoğu zaman. Her iki grup da erkek egemen dünyanın dayattıklarından payına düşeni fazlasıyla alıyor, birlikte bedel ödüyor. O nedenle ayrışmak değil sımsıkı kenetlenmek zorundayız kadın olarak.

GA: Kitabın satışları nasıl gidiyor? Beklediğiniz ilgiyi gördü mü kitap?

SÜREYYA KÖLE: İşin bu kısmı yayıncımızda. Arada telefonlaşıyoruz h2o kitap’ın sahibi Özcan Özen’le. Yeni baskı yapacağını söylüyordu. Demek ki ilgi fena değil kitaba.

GA: Hep kitaptan bahsettik. Bir de Süreyya Köle’den bahsedelim. Süreyya Köle kimdir, neler yapar? Bu kitabın çıkışına kaynaklık eden bir yazı atölyeniz var, “Yazı Tamircisi”. Rica etsem birazda bundan bahseder misiniz bize?

SÜREYYA KÖLE: İnsanın kendinden söz etmesi zor. Kısaca, yolu yazıdan geçen pek çok konuyla aynı anda ilgilenen ve bunu yaşam biçimi haline getirmiş bir yazar, diyebilirim kendim için. “Yazı Tamircisi Atölye” beş kişilik gruplarla devam eden özgün çalışma ortamı ve uzun yol arkadaşlığı demek benim için. Öykü, deneme, inceleme, söyleşi türünde deneyimler kazanılan, metin üzerinden hareket edilen, yazmanın esas kabul edildiği bir sistemle çalışıyoruz. Okumalar da yapıyoruz elbette. Ancak okumalarımız da belirli bir hedefe yönelik, atölye çalışmasını destekleyen, yazarlığımıza hizmet eden türden.

***

Röportajlar devam edecek…

Yazar
Gonca Atalay
1986 yılında Yozgat’ta doğdum, 1990 yılından beri Ankara’da yaşıyorum. Karadeniz Teknik Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler okudum. Çalışma hayatıma ikiz kızlarımdan sonra kısa bir mola verdim. İlkokul sıralarında başladığım yazma ve okuma çalışmalarım kızlarımdan kalan zamanlarımda halen devam ediyor. 2018 yılında UMAG’da yazma üzerine verilen seminerlere katılarak Gürsel KORAT, Mehmet EROĞLU, Çiğdem ÜLKER gibi isimlerle çalışma imkanı buldum. Öykülerimden bazıları Ada, Edebiyatist gibi dergilerde yayımlandı. Edebiyatın yanı sıra uzun süredir fotoğrafçılık ile de ilgileniyorum. Çeşitli karma sergilerde fotoğraflarım sergilendi.

Bunları da beğenebilirsiniz

Süreyya Köle ile Röportaj: Pavyon Öyküleri için yanıt 2

  1. Çok güzel bir röportaj olmuş emeğinize sağlık
    Hergün duyduğumuz ama dinlemediğimiz, baktığımız ama görmediğimiz bir dramdır pavyon kültürü onun içindirki kalemlerini fener olarak kullanan korkmadan karanlığı aydınlatan yüreği güzel yazarlarımıza şükranlarımı sunuyorum

  2. Teşekkür ediyorum Salih Bey. Karşılık bulması düşündüğümüz ve yaptığımız şeylerin mutluluk verici Saygılarımı sunuyorum

Salih için bir cevap yazınCevabı iptal et