Makale

Neden Kitap OkumaMAlıyız?

Sizler için durum nasıldır merak ediyorum; ancak ben yoğunum hatta aşırı yoğunum. Yoğunum çünkü;

  • Çalışıyorum,
  • Arkadaşlarımla ve ailemle vakit geçiriyorum,
  • Instagram, Facebook, Whatsapp, Tik Tok gibi sosyal mecralarda gündemi takip ediyorum,
  • Günlerce spor salonlarında çalışıp, emek verip ve nihai olarak Aphrodite görünüme sahip 90-60-90 yahut kaslı, ulu Hercules mertebesine erişmem akabinde fotoğraflarımı, bu sosyal mecralarda paylaşarak bir Übermensch[1]olduğumu, saatlere hatta günlere yayıp ispat etmeye çabalıyorum,
  • Yine iyonik bağımın bulunduğu sosyal medya platformlarında #tbt etiketimi yapıştırıp salt şu anda değil, önceki dönemlerimde de oldukça mutlu ve müthiş bir hayat geçirdiğimi ilan etmeye astronomik zaman ayırıyorum,
  • Televizyonlarda ağzımızı sulandıran yemek yarışmalarının sonuçlarını veya adadaki esirlerin son durumlarını merak ediyorum,
  • Pandemi dönemiyle birlikte artan ve günün sonunda Ferran Adrià’nın düzeyine ulaşmış gastronomi yeteneğimi gerçek ve zahiri dostlarıma göstermek için tüm yordamları düşünüyorum.

Bunca zaman zımparası konumundaki oldukça önemli meşguliyetlerimden vakit kalırsa da uyuyorum.

Derseniz ki; IX.yüzyıl’da Einhard tarafından kaleme alınan “Vita Karoli Magni” eserinde, Karolenj Rönesans’ın baş aktörü olmakla birlikte Frank ve Lombard’lara da liderlik eden imparator Charlmagne, boş bulduğu her vakitte, doğru düzgün okuma bilmese de kilise ve antik el yazmalarına şöyle bir göz gezdirdiği belirtiliyor. Benim de burada ödün verebileceğim tek ayrıntı “uyku” gözükse de kimse kusura bakmasın; feragat edip bu esnek zamanımı okuma eylemine ayıramam. Takdir edersiniz ki ben, imparator Charlmagne, hem Fiato[2] üyesi hem de diplomat Dante Alighieri veya yerel rapsod[3] Homeros kadar aylaklık yapacak boş vakitlere sahip değilim!

***

Peki, aylaklık edip okumaya vakit ayırabilseydim veya okuma içgüdülerimi harekete geçiren bir itkiye sahip olsaydım, ne gibi metamorfozlar yaşardım? Kendimi bir monolog çemberi içinde bularak, bu soruyu otopsi masasına yatırdım ve elimde bisturiyle cevapları bulmaya çalıştım.

  • Umberto Eco’nun  dikdörtgen prizma formunda, bol hacimli tuğlavari “Gülün Adı”, “Foucault Sarkacı” romanlarını ve akabinde “Yanlış Okumalar”, “Orta Çağ’ı Düşlemek”, “Popüler Roman Kahramanları” gibi denemelerini okumuş olsaydım, bu kitaplar vasıtasıyla Thomas Aquinas’ı merak eder ve kendisinin “Summa Teologiae” ve “Liber de Causis” yorumlarını okumak, anlamak için bir hayli efor sarf ederdim. Günün sonunda bu şahıs beni, Aristoteles ve İbn Rüşd’e yönlendireceği için bir de bu modası geçmiş adamların kimler olduğunu, neler yazdığını ve yazdıkları eserleri okumak, anlamak için tekrar bir efor sarf ederdim. Bu kadar okumaya hücrelerimde bulunan ATP (Adenozin Trifosfat) dayanamazdı sanırım. Matematiksel tabirle, Limit Sonsuza Giderken’deki o meşhur “x” gibi olurdum, bitmeyen senfoni tadında.
  • Refik Ahmet Sevengil’in “Türk Tiyatrosu Tarihi” 852 sayfalık kronolojik eserini okumuş olsaydım, tiyatromuzun Osmanlı’dan bu yana nasıl bir gelişim evresi geçirdiğini, ne gibi zorluklarla karşılaşıldığını, II. Mahmud’un, Abdülmecid’in, Abdülaziz’in, V.Murad’ın ve II. Abdülhamid’in tiyatroya olan perspektiflerini biliyor olacaktım. Ama bu durumda zaman maktul, ben ise katil olurdum.
  • Helen Kaufmann’ın “Batı Müziğinden Küçük Öyküler” eserini okumuş olsaydım, Antonio Salieri ile Wolfgang Amadeus Mozart arasındaki o tükenmek bilmeyen çekişmeyi, Chopin’in beyaz şarap sevdiğini, Offenbach’ın neden bir grand opera yazmak için yıllarca beklemesi gerektiğini, Giuseppe Tartini’nin şeytanın çömezi lakabını neden aldığını bilecektim. Neyse ki merak etmiyorum da, onlarca “çalgıcının” yaşadığı tatlı anıları bilmek zorunda kalmıyorum.
  • Marco Polo, Evliyâ Çelebi, İbn Havkal, Ebu Dülef, Ricoldus de Monte Crucis, Pierre Belon veya İbn Battuta seyahatnâmelerini okumuş olsaydım, günümüzde hiç gitmediğim, gidemeyeceğim veya gitmeyeceğim uzak ve yakın coğrafyalarda geçmişte neler yaşandığını, hangi önemli tarihi anların not edildiğini biliyor olacaktım. Neyse ki, tarih nosyonunu pek sevmiyorum.

Bu retoriklere nokta koyup bisturiyi de masaya bırakmam sonrasında böylesi ufak seviyedeki başkalaşımlar için büyük zaman harcamanın bana göre olmadığını, hayatımın hatırı sayılır bir payına sahip zahiri yaşantımın daha bir önem arz ettiğini ve keşfetmek yerine palas pandıras güncel bilgilerimi diri tutabilmenin elzem olduğunu anladım.

Dolayısıyla kitaplar, beni şimdiki zamandan başka zamanlara ve dünyalara ışınlayarak hayattan kopartacak kadar güçlü nesneler.

Okumamalıyız!


[1] Übermensch: Üstinsan. Nietzsche’nin geliştirdiği, yapıtlarında kullandığı ve özellikle Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabında açık bir şekilde tanımladığı felsefi terimlerden birisidir. Nihilizm ve güç istenci kavramlarıyla ilişkili bir kavramdır.

[2] Fiato: Eczacılar loncasının etkin bir üyesi anlamında

[3] Rapsod: Eski Yunan’da kent kent dolaşarak şiirler okuyan halk ozanları

Yazar
Serhat Can Alkan
1987 yılında Eskişehir'de doğdum. Süleyman Demirel Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümünü bitirdim. Daha sonraki yıllarda ise Galatasaray Üniversitesi'nde Endüstri Mühendisliği dalında yüksek lisansımı tamamladım. İstanbul'da "Siber Güvenlik" alanında mühendis olarak çalışmaktayım. Bateri çalmak ve vaktimden bolca zaman artırarak -özellikle tarihi hususlarda- metin incelemeleri yapmak öncelikli hobilerim arasında yer almaktadır.

Bunları da beğenebilirsiniz

Şuna Bir Yanıt: Neden Kitap OkumaMAlıyız?

Bir Cevap Yazın