Makale, Şiir, Unutulmuş Şairler Kitaplığı

Unutulmuş Şairler Kitaplığı 2: Mustafa Seyit Sutüven

Zeytinli Köyü’nün yakışıklı delikanlısı Hasan, baba mesleği olan bahçıvanlığı yaparken güzel bir kız görür bir gün pazarda. Sırtında heybesi, etrafa gülümseyerek bakan dağlı kızı Emine’nin peşinden dolanır pazar boyunca. Sevdalanırlar birbirlerine. Kör kanunları vardır ama sevdanın. Biri dağlı, biri ovalı; kolay değildir öyle kavuşmak. Şart koşar Emine’nin anası; eğer Hasan gerçekten seviyorsa ispatlamak zorundadır bunu. Gelenektir, tam kırk kiloluk tuz çuvalını sırtında dağa taşımalıdır. Oysa sevda aklını başından almıştır Hasan’ın. Atar sırtına çuvalı, Emine önde, o arkada, başlarlar obaya tırmanmaya.

Hasan Boğuldu

Güneşle birleşen tuz yavaş yavaş yakmaya başlar Hasan’ın sırtını. Dayanamaz yere düşer Hasan. Yalvarır Emine’ye. “Kaçalım buralardan” der, “gidelim”. Dinlemez Emine, “var git o zaman köyüne”, der. Hasan ne peşinden gidebilir sevdiğinin, ne de köyüne dönebilir utancından. Bırakır kendini derenin derinliğine. Pişman olup geri döndüğünde, Hasan’ın boğulduğunu anlayan Emine de bir ağaca asar kendini… Efsane bu ya; Hasan Boğuldu kalır derenin ismi. Romanlara konu olur, filmleri çekilir zamanla.

Halk arasında Hasan Boğuldu olarak anılan bu derenin ismi Sutüven’dir aslında. Hani Mustafa Seyit’in aruz ölçüsüyle yazdığı şiirle methiyeler düzdüğü ve Soyadı Kanunu çıkınca da soyadı olarak aldığı Sutüven.

“Bir kayadan duman duman/ On yedi metre atlayan/ Dağ kokusuyla yüklü su”… Böyle başlar “Sutüven” şiiri. Doğan Hızlan’ın 8 Temmuz 2002’de Hürriyet Gazetesi’nde yazdığı gibi Sutüven Şelalesi’nin sesi, şiire çağırmıştır şairini. Adını bu şiirle duyuran Mustafa Seyit Sutüven, 1908’de Edremit’te doğar, 1969’da İzmir’de ölür. Edremit Numune İptidaisi’ni bitirdikten sonra, kendi çabasıyla Balıkesir Akşam Lisesi’ni tamamlar. Daha sonra da babası gibi erken yaşta ticarete atılır. Yeni Köylüler Pazarı adını verdiği bir kırtasiye dükkânı açar Edremit’te. Bir yandan da maden ticareti yapar. Edebiyatla ilişkisini hiç kesmez Sutüven; İstanbul, Ankara gibi şehirlere gidip gelir sık sık.

İlk şiiri 1935’te Yücel dergisinde yayımlanır. Servet-i Fünûn, Uyanış, Yeni Ses, Varlık, İnsan, Yurt ve Dünya, Türk Dili, Yeditepe ve Yeni İnsan şiirlerini yayımladığı diğer dergilerdir. Yaşamı boyunca hiç kitabı çıkmaz Sutüven’in. Ölümünden sonra şiirleri İş Bankası tarafından Bütün Şiirleri adı altında yayımlanır. Ondan sonra da unutulur zaten.

Cemal Süreya bir yazısında “tek şiirlik şair” diye eleştirir Sutüven’i. Süreya’nın kastettiği tek şiir “Sutüven” şiiri olsa da “Orşilim Kızları”, “Erizgân”, “Şıpşıp”, “Kumaş”, “Tütün” ve “Kazdağı” gibi şiirleri de önemli şiirlerdir aslında. Halk deyişlerinden çağdaş Yunan mitolojisine kadar geniş bir kültürle beslenir Sutüven’in şiiri. “Burda gezerdi Keykubad/ Burda keserdi Mihridat/ Burda içerdi Antuvan!” dizeleri bile açıklar bu mitoloji tutkusunu. Bütün Şiirleri kitabının önsözünde Zahir Güvemli’nin dediği gibi; “…İçinde yaşadığı toplumun bütün acılarını, sevinçlerini duyan, duyuran bir halk çocuğu. Öyle bir halk çocuğu ki, yaşadığı topraklara Halikarnas Balıkçısı’nın gözüyle bakıyor ve o topraklardaki medeniyet bütünlüğünü, kültür bütünlüğünü görebiliyor…”

Mustafa Seyit Sutüven aruzdan hece veznine, serbest nazımdan koşmaya kadar her türde şiirler yazsa da asla bir akıma bağlı kalmaz. Kendi bildiği yolda ışıl ışıl parlayan bir Türkçeyle; coğrafyadan tarihe, mitolojiden halk efsanelerine kadar uzanan geniş bir yelpazede yazar şiirlerini. Hatta Yahya Kemal’in ısmarlamasıyla yazdığı “İstanbul Boğazı” gibi şiirlerde bile uzun yılların birikimi hissedilir. “İçinde balıklar yüzer/ Dışında kayıklar/ Martılarla gemilerin kaynaştığı/ Altında/ Bir kızağın/ Yağ gibi kaydırdığı asfaltında/ Sağ kolunda bir delikanlı/ Solunda bir kız/ Şiir gezer ağır ağır…” dizeleri de İstanbul’u ara sıra gören birinin, sanki boğazın kıyısında yaşıyormuş hissini vermesinin en güzel örneğidir.

 Hani Cemal Süreya “tek şiirlik şair” demişti ya Sutüven için, bazı şairler başka şiir yazmasalar da olurmuş gibi gelir bazen. Bu diğer şiirlerinin güzel olmayışından değil, yazılan o “tek şiir”in ağızda bıraktığı tattandır kuşkusuz. Şöyle düşünün; Şemsi Belli deyince “Anayaso” gelmiyor mu ister istemez aklınıza? Ya Ahmet Hâşim deyince “O Belde”, Ali Mümtaz Arolat deyince “Bir Gemi Yelken Açtı”, Necip Fazıl deyince “Kaldırımlar”, Ahmet Muhip Dıranas deyince “Fahriye Abla”? Doğan Hızlan’ın aynı yazıda hatırlattığı gibi; bazı şairler durmadan kitap çıkartıp antolojilerde kendilerine yer bulamazken bazı şairler de tek bir şiirle müdavimi oluyorlar antolojilerin. Mustafa Seyit Sutüven de o şanslı şairlerden biri işte.

Şairin en büyük şansızlığı da kolay unutulmasıdır elbette. Ölümü bile duyulmaz Sutüven’in. Sadece ölümünden on beş gün sonra Yeditepe dergisinde çıkar haberi o meşhur şiirin altına düşülmüş, “bu şiirin şairi öldü” yazısıyla. Daha sonra aynı dergide Behçet Necatigil ve Sami N. Özerdim onunla ilgili bir şeyler yazarlar sırasıyla. Bir de Mehmed Kemal imzasıyla bir yazı yayımlanır Kasım 1973 tarihli Soyut dergisinde, ölümünün 4. yılı anısına.

Mustafa Seyit Sutüven’le ilgili yapılan en önemli çalışmaysa, Saadettin Yıldız’ın Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi’nde yazdığı “Mustafa Seyit Sutüven’in Şiirinde Âhenk Unsurları” başlığını taşıyan tez çalışmasıdır. Ayrıca Kriter Yayınları tarafından 2011 yılında basılan Mesut Tekşan imzalı Mustafa Seyit Sutüven’in Şiirleri Üzerine Bir İnceleme de adı anılması gereken kitaplardan biridir. Bunların dışında elle tutulur, şiirlerine derinlemesine eğilen başka bir çalışma yapılmamıştır hakkında.            

1943 Eylül, Ayvalık, Şeytan Sofrası’nda Sabahattin Ali, Mustafa Seyit Sutüven, Nilüfer Saygun ve Adnan Saygun

Nasıl ki bazı yazar/şairler yaşadıkları yerle özdeşleşiyorsa Mustafa Seyit Sutüven de yaşadığı yerle, yani Edremit- Sutüven’le bütünleşmiştir.

Yazar
Gökhan Arslan
1979 yılında İzmir'de doğdu. İzmir Atatürk Lisesi ve Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema bölümünü bitirdi. İlk şiiri 1995 yılında Minerva dergisinde yayımlandı. 90'lı yılların sonunda İzmir'de Kılavuz Karga isimli bir fanzin çıkardı. İstanbul'da 12 sayı yayımlanan Yeniyazı dergisinin yayın kurulunda yer aldı ve Didim'de Güven Pamukçu tarafından çıkarılan Akköy dergisinde editörlük yaptı. Halen Çağla Çinili ve Tunca Çaylant'la birlikte Ecinniler kültür edebiyat dergisini çıkarmaktadır. İlk şiir kitabı Yaraya Tutulan Ayna (2010 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü, Mayıs Yayınları) 2010 yılında, ikinci şiir kitabı Babam Beni Niye Öldürdü (Yeniyazı yayınları) 2011 yılında, üçüncü şiir kitabı Güzel Hastalık (İkaros Yayınları) 2013 yılında ve son şiir kitabı olan Bozuk Oda (Yitik Ülke Yayınları) 2017 yılında yayımlanmıştır.

Bunları da beğenebilirsiniz

Bir Cevap Yazın