“Seyfettin Başçılar ölmüş. 25 Mayıs’ta. Yıllar önce ABD’ye yerleşmişti. Eşi telefonda söylemeseydi haberim bile olmayacaktı. Gazetelerde, dergilerde tek satır çıkmadı.”
16 Kasım 2002 tarihli Radikal gazetesinde böyle yazıyor Ülkü Tamer, vefasızlığımıza, vurdumduymazlığımıza vurgu yaparak. Başçıllar’ın “Sinderella”şiirinde dediği gibi; “Unutulduk gel zaman git zaman/ Eksik yazılar bıraktık kumda/ Bir kadın aşkı hiç anlamayan/ Ve saati kurulmamış bir dünya…” Bu dizeler ne kadar güzel anlatıyor Tamer’in söylediklerini.

1930’da, o zamanlar Antep’e bağlı olan Kilis’te doğar Seyfettin Başçıllar. 1955’te Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni bitirir. On yıl boyunca veteriner hekimlik yaptıktan sonra, küçük bir kasabaya atanınca ayrılır Türkiye’den. Ölümüne kadar (25 Mayıs 2002) da Amerika’da sürdürür yaşamını. Mesleğinde aldığı ödüllerin yanı sıra, şiirde de kendine has bir yol çizer Başçıllar…
Şiirleri Varlık, Hisar, Sanat Olayı, Papirüs, Yeditepe ve Türk Dili gibi dergilerde yayımlanan Başçıllar, İkinci Yeni çizgisinde başladığı şiir serüvenini, kendine has bir üslupla sürdürür yıllarca. Gökalp Erturan, Alim Atay, Bozbekiroğlu, Tekin Kipöz ve Günal Sayın gibi II. Yeni’nin içinde kendini yer bulamayıp şiiri bırakanların aksine, kendi bildiği yolda ilerler. Yurdundan, dilinden uzaktayken yazdığı şiirlerle Türkçenin zenginliğini serer gözler önüne. Zamanında Papirüs’te şiirleri yayımlanan Başçıllar için şöyle der Cemal Süreya; “Seyfettin’de derin bir şiir kültürü vardı. Eski şiiri çok iyi biliyordu. Divan şiirini
, halk şiirini. (…) İkinci Yeni’den başka bir yere sıçradı. Yine de İkinci yeni içinde Max Jacob duyarlığı diyebileceğimiz bir humora yöneldi. Hem dünyasal, hem alaturka bir Max Jacob. Ama ilk lirizmi de bırakmadı hiçbir zaman. Her şiirini severek okudum. (…) Şiir var ya, şiir yazıyor Seyfettin Başcıllar.”



İlk kitabı Önce Bulut Vardı 1959’da yayımlanır Başçıllar’ın. Bunu Altın Çağı Ömrümün (1961), Çiçek ve Silah (1969) ve Sokak Şarkıları (1973) takip eder. Sonra uzun bir ara verir şiire. 1989’da Cem Yayınevi’nin o klasik kapaklı baskılarından olan muhteşem bir kitapla döner; Unutulmasın. “yaz bunları unutulmasın/ yazıya geçen bir şey var her zaman/ eski yolculuklardan/ toprak damlar, güz yağmuru/ mutlu günlerin kalemiyle/ anımsatan hep o yolculuğu/ kuru çeşmelerde kutlu bir bahar/ arklarında tarihin unutuşu/ ve havada sessizliğin çizdiği/ fizik ötesi bir yontu”…Antolojilerde, yıllıklarda en çok adı anılan şiiridir bu, en çok bilinen.
Unutulmasın’ı 1993’te basılan Kıyısızlık takip eder. Son kitabıysa 1998’de Sel Yayınları tarafından basılan Gül Sesleri’dir.
Zaman zaman düşünürüm, mesleklerle ilgili antolojiler niye hazırlanmıyor, diye… Sinemacı Şairler Antolojisi, Doktor Şairler Antolojisi, Tiyatrocu Şairler Antolojisi, Mühendis Şairler Antolojisi ve Veteriner Şairler Antolojisi… Osman Namdar’dan Bedrettin Aykın’a, Seyfettin Başçıllar’dan Polat Onat’a, hatta veterinerlik okuyup da mesleğini yap(a)mayan Tanpınar’dan Mehmet Akif Ersoy ve Muzaffer İlhan Erdost’a kadar sayısız veteriner şair yetişmiş bu topraklarda. Kim bilir belki biri eğilir bir gün böyle bir çalışmaya.




Başçıllar’ın şiiri hem gelenekten beslenen, hem de Türkçenin dip sularında gezinen bir keşiftir bana göre. Dilin en yalın haliyle yazdığı o kısacık şiirlerde yakaladığı evrensel tat çağdaşlarından ayrı bir yere koyar onu ve şiirini. Bir yandan dîvân edebiyatı, bir yandan halk şiiri sanki bir sonsuzluk gibi birleşir şiirlerinde. Kadınlar, ırmaklar, atlar, çiçekler, geçen zaman, doğa, ülkeler, mevsimler… Hepsi uğrar Başçıllar’ın o şiir durağına; uğrar ve zamanla misafir olmaktan çıkıp kalıcı birer imgeye dönüşür.
Sanki ölümünden sonra unutulacağını bile bile şöyle seslenir Başçıllar “Zaman Diye”adlı şiirinde; “Her şey tamam, ölümde yanılmışız/ Kapılıp o kıyısız dalgalara/ Bir kez yastığa düştü mü başınız/ Gençlikmiş, güzellikmiş kaç para?// Gezinir orda burda kaçak bir ses/ Sorulara uzun karşılık vermez/ Defter kapanmıştır, silinir adres/ Zaman diye bir şey kalır hâtıra”
Ne de olsa bizim en büyük alışkanlığımızdır; şairleri ancak internetteki memleket sitelerinde “Şehrimizin Ünlüleri” kısmında anarız. Bazen de tutup bir caddeye, sokağa adını veririz, yıllar sonra o sokağın adının bir padişah ya da devlet büyüğü adıyla değiştirileceğini bile bile…
Oysa belki de Ülkü Tamer hatırlatmasaydı, Amerika’da yaşayan bu değerli şairin ölümünden kimsenin haberi olmayacaktı, yaşadığından olmadığı gibi…
BİR OZANIN ARDINDAN
Kırlarda açmış bir çiçekti
Bulanık sellere karışıp gitti,
Alıp götürse de, kırsa da ölüm
Sevilenler ölmez ki.
Hâlâ adı en güzel türkülerde
Nergisler açıyor yattığı yerde,
Kim demiş kim öldü diye
Gerçek ozanlar ölmez ki.
SEYFETTİN BAŞÇILLAR
Yazar

Müjde Alganer’in yeni kitabı raflarda
Petek Sinem Dulun’un yeni kitabı çıktı
Nobel adayları arasında bir Türk şair