Roman’ı Batıdan aldık, ama onun Batıdaki gelişimini yaşamadık. Son yılların kimi deneyselci ürünlerini ayırırsak, romanımızı genellikle gerçekçilik akımının etkilediğini söyleyebiliriz. Ama bu durum, yazınımızın içinde bir tepki olarak ortaya çıkmış değildir; daha çok, toplumsal eğilim ve gereksemelerin vargısıdır. Belki de bu nedenden ötürü olacak, gerçekçilik akımı, bizde tek doğru yazınsal tutum diye bellenmiştir. Dahası da var; deneyselci yapıtlar Batı taklidi sayıldığı halde, gerçekçilik akımının da aynı kaynaktan geldiği unutulmaktadır. Başlangıcından bugüne, Türk romanının geçirdiği başlıca değişiklik, kentten vazgeçip köye yönelmesidir; öyle ki, kentsel olayları konu edinen romanlar neredeyse küçümsendi. Oysa bugün kent-köy gerçeği büyük bir yapısal değişikliğin içindedir. Sanıyorum ki, bu oluşum romanımızı da etkileyecek
, konu seçiminde yeni açılar ele alınacaktır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, «konu» ve «anlatıcılık» hep baş değer olarak tutulmakta, biçem kaygısı çoğun ikinci plâna atılmaktadır. Sosyo-ekonomik koşulların etkin baskısı sonucu olarak da, aktüel durumlar, gerçekçiliğin tarihsel boyutlarını algılama özgürlüğünü sanki sınırlamaktadır. Yarına kalmanın başlıca gücü yarını yaratmaktan geçer bence.
Müjde Alganer’in yeni kitabı raflarda
Petek Sinem Dulun’un yeni kitabı çıktı
Nobel adayları arasında bir Türk şair