Kitap

İşçi sınıfının mücadelesini ve yaşam koşullarını anlatan 10 kitap…

Bugün 1 Mayıs… Emek ve Mücadele Günü… Dinozor.org olarak işçi sınıfının yaşam koşullarını ve mücadelesini anlatan 10 önemli romanı sizler için derledik…

1- Gözbağı – Erol Toy

Gözbağı, ülkemiz işçi edebiyatının öncü ve başarılı örneklerinden biridir. Gözbağı, işçileri mücadeleden alıkoyan korkuların nasıl aşılacağını, işçi sınıfının mücadele tarihinden örneklerle anlatıyor.

Romanın baş karakterlerinden Hüseyin, henüz 18 yaşında işçiliğe başlamış, genç bir işçidir. Onun işçiliğe başladığı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında işçilerin sendika, sigorta, iş yasası ve emeklilik gibi hakları yoktur. Fakat yasaklara rağmen tütün, tersane ve dokuma fabrikalarında çalışan işçiler, insanca yaşayabilecekleri ve çalışabilecekleri haklar talep etmektedirler. Ücretlerinin düşürülmesine karşı çıkan İstanbul tramvay işçileri de yasak olmasına rağmen iş bırakıp, greve çıkarlar. Hüseyin’in roman boyunca okuyacağımız işçilik hayatı bu grevle başlar.

Romanın son sayfalarında Nevres Bey, Hüseyin Usta’ya fabrika ortaklığı teklif eder. Patronun amacı Hüseyin Usta gibi bir işçiyi yanına çekmek, böylece işçiler üzerinde bir denetim kurmak ve “bakın işçiler de patron olabiliyor, siz de çalışın sizin de olsun” propagandası yaparak bilinçleri bulandırmaktır. Romanın sonlarında, Hüseyin Usta Nevres Bey’in teklifini reddederken, isteğinin ne olduğunu şu cümle ile dile getirir: “Kendim için hiçbir şey, sınıfım için her şeyi istiyorum.

2-Germinal – Emile Zola

İhtilal sonrası Fransa’daki maden işçiliğini konu alan Germinal, Emile Zola’nın en önemli eserlerinden biridir.

Voreux ocağında işe yeni başlayan ve kısa sürede madencilerle kaynaşan Etienne’in bir sendika kurup işçileri söz sahibi bireyler hâline getirme çabasının anlatıldığı Germinal; yazarın ölümünden sonra bile uzun yıllar boyunca popülerliğini ve işçiler arasındaki saygınlığını korumuştur.

3-Şikago Mezbahaları – Upton Sinclair

Şikago Mezbahaları, yazıldığı dönemden bugüne ABD’deki emekçi sınıfların durumunu gözler önüne seren çarpıcı eserlerden biridir.
Şikago’daki devasa et endüstrisi kısa sürede kullanıp bir kenara attığı ve sefalete mahkûm ettiği emekçilerin yerine sürekli yenilerini aramakta, dünyanın dört bir yanından Amerikan rüyasına kanarak gelenler bu acımasız çarkın dişlileri arasında öğütülmektedir. Zenginlik ve özgürlük hayaliyle bu fabrikaların çevresinde toplananların karşısına ise, iş ve can güvenliğinin bulunmadığı, bir ucundan kesimlik hayvanların, diğer ucundansa kurban edilmeye hazır örgütsüz işçilerin girdiği bir cehennem çıkacaktır.
Upton Sinclair’in, romanını yazmak üzere kimliğini gizleyerek içine sızıp çalıştığı mezbaha bölgesindeki tanıklıkları, o gün olduğu gibi bugün de ne tüketicinin sağlığını ne çalışanların refahını önemseyen kapitalist üretim ve tüketim anlayışına ışık tutuyor.

4-Tünel – Bernhard Kellermann

Bernhard Kellermann, yirminci yüzyıl başında büyük yankı uyandıran bu romanında, “çağımızın dini”nin peşinden gidenleri, Kıta Avrupa’sı ile Kuzey Amerika arasında bir tünel inşa etme hayali çerçevesinde anlatırken, kapitalizmin yapma ve yıkma potansiyellerini de derinden sorguluyor.
Devasa bir tünel inşaatının okyanusu aşmaya çalışan dehlizleri arasından, dönemin acımasız toplumsal gerçekliği, işçilerin ölümcül çalışma koşulları ve halkın üç kuruşuna göz diken sermayenin durdurulamaz kâr güdüsü de bütün çıplaklığıyla resmediliyor.
Alman yazar Kellermann’ın 1913’te kaleme aldığı Tünel, kısa sürede 25 dile çevrilmiş, milyonlarca okura ulaşmıştır. Kimi eleştirmenlerin bilim kurgu ve fantastik edebiyata dâhil ettiği, kimilerinin zorlu çalışma koşullarını ve kapitalizm eleştirisini öne çıkardığı için toplumcu gerçekçi boyutuyla değerlendirdiği
Tünel’e, “teknik-ütopyacı roman” diyenler de olmuştur. Tam dört kez sinemaya uyarlanan roman, yirminci yüzyılın ilk yarısının en başarılı kitaplarından biri olarak kabul edilmiştir.

5-Çulluk – Mahmut Yesari

Çulluk, öncelikle Münevver ile Murat Çavuş arasında yaşanan bir aşk öyküsüdür, ancak edebiyatımızın değerli aşk öykülerinden ve romanlarından çok daha farklı bir yerde durmasının nedeni ilk işçi romanı olmasıdır. Üstelik sadece erkeklerin üstüne kurulu bir öykü de değildir.
 
1928 yılında, kadınların öğretmenlik, hemşirelik ya da ev işçiliği gibi ‘‘kadına yaraşır’’ dünyalarda anlatıldığı bir zamanda Münevver, ‘‘erkek’’ ortamında çalışan bir fabrika işçisidir. Geçim sıkıntısı, fabrikanın acımasız dünyası, hak mücadelesi ilk kez edebiyatımızda kendine yer açarken, bir kadın da yaşamının yükünü ve sorumluluğunu modern anlamda sırtlamış emekçidir artık. Bu nedenle edebiyat tarihimizin dönüm noktalarından biridir Çulluk.
 
Okudukça, yeni kurulmuş Cumhuriyet’in ivme kazandırdığı kentleşme, sanayileşmenin yarattığı işçi sınıfının erken günleri hakkında da çok şeyler söyler bize. Ama en çok da kadının bu yeni Cumhuriyet’te değişmekte olan rolünü anlatır bize.

6-Bereketli Topraklar Üzerinde – Orhan Kemal

Bereketli Topraklar Üzerinde de, Orhan Kemal tarım işçiliği ile kent arasına sıkışmış işçilerin yaşamlarını tüm çarpıcılığıyla anlatıyor. Toplumsal gerçekçi edebiyatın en önemli eserlerinden biri olan kitap hakkında Orhan Kemal şöyle diyor:

“Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. ‘Pardon,’ dediler, ‘bu bu kadar olur. Bütün anlattıkların doğru. Eksik bile. Çukurova’nın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın…’

7-Ölümün Ağzı – İrfan Yalçın

Kimse işçi olmayı istemez. Hele de kaderi ve tarihselliği işçilik olan köylüler… Toprağından sökülüp alınanlar için her türden toplayıcılık, avcılık, aylaklık, boşta gezerlik hatta dilencilik işçi olmaya yeğdir. Eğer zor olmasaydı. Ama bu zor, salt açlığın dayatması değildir.

İrfan Yalçın bu gerçeği 400 yıl öncesinin İngiltere’sinden değil İkinci Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’tan yansıtıyor bizlere. Bu dönemde Zonguldak köylülerinin sırtına bindirilen “mükellefiyet” yani madenlerde çalışma zorunluluğu; insanlık onurunun ayaklar altına alındığı, vahşet ve dehşet koşulları ancak aynı yılların Nazi zorunlu çalışma kamplarıyla kıyaslanabilir. Hiçbir güvenlik önlemi alınmadan, uykusuzluk ve yorgunluktan çökene dek çalıştırma, pislik içinde bitlerle birlikte yaşama, açlık, aşağılama, dayak, işkence ve ölüm.

Kahramanlarının sıradan insanlar olduğu ama kahramanlık madalyalarının Paşaların yıldızlı omuzlarından sarkıtıldığı, devletin “teba”sına mutlakıyetini şartladığı bir dünyanın romanı bu. Karl Marx’ın Kapital’inde anlattığı İlkel Birikim’in romanı. Kimse ücretli köle olmayı istemez. Bunun için “zor” gerekir

, bu da zorbaların elindedir.

8-Bitmeyen Kavga – John Steinbeck

Eserlerinde işçi sınıfının gündelik ilişkilerini, yaşam koşulları ve mücadelelerini, çağımızın toplumsal meselelerini tüm insani ayrıntılarıyla resmederek haklı ününe kavuşmuş olan John Steinbeck, büyük romanı Bitmeyen Kavga’da destansı bir direnişi konu alıyor.

Son derece zor koşullarda yaşayan ve aldıkları ücretle karınlarını bile doyuramayan meyve toplayıcıları örgütlenerek ellerindeki yegâne silah olan greve başvururlar. Kapitalist toprak sahipleri ise mücadelenin yayılmasını engellemekte kararlıdır. Çok güçlü ve kendilerinden emindirler, işçilerin örgütlenmesini yeri gelirse kanla, yeri gelirse grev liderlerini satın alarak yıkmaya hazırdırlar, fakat hesaba katmadıkları bir unsur vardır.

İnsanlığın bitmeyen kavgasını tüm gerçekliğiyle resmederek bir destana dönüştüren Steinbeck, kapitalist düzenin dayanaklarını derinden sarsan, kuşaklar boyunca başkaldıranlara esin kaynağı olan bir roman yaratırken mücadelenin açmazlarını da sergilemekten geri durmuyor.

9-Umut Tarlaları – Jose Saramago

José Saramago ‘nun Umut Tarlaları (Levantado do Chão) adlı romanı, yoksul halkın, sömürücü güçlere ilk başkaldırışından, Portekiz’deki ilk örgütlü greve giden süreç içinde, tutuklanmalar, kovuşturmalar, zulüm ve işkence, ama illede yoksulluk ve haksızlıklar anlatılıyor. Evrensel boyutlardaki toplumsal sorunlara parmak basan bu roman, yazarın keskin gözlem gücüyle özgün ve unutulmaz bir anlatı sunuyor.

10-Aganta Burina Burinata – Halikarnas Balıkçısı

Balıkçılar, sünger avcıları, dalgıçlar, gemiciler… Halikarnas Balıkçısı’nın hikâye ve romanlarıyla gelen bu tipler, sadece edebiyata ilk kez geldikleri için ilginç değillerdir. Balıkçı, denize bağlı olarak, güzelliği, özgürlüğü, başkaldırıyı, insanoğlunun geçmişteki ve gelecekteki arayışlarını, kayıplarını, bunalımlarını, korkularını, ışığı kırar gibi kendiliğinden alabildiğine etkin bir anlatımla ortaya koyarak, çağdaş insancıl bakışla eski uygarlıklar arasındaki bağları göstermiştir.

Halikarnas Balıkçısı, Aganta Burina Burinata’da deniz emekçilerinin hayatına ışık tutuyor, bizlere deniz emekçilerinin yaşam koşullarını sunuyor.

Yazar
Bahadır Eren
1985 İstanbul doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı ve Anadolu Üniversitesi İktisat bölümlerinden mezun. Ama uzun süredir bol bol okumak ve zaman zaman yazmakla meşgul. Hayatını idame ettirmek için hali hazırda çalışmakta ve kendisine kalan zamanda da okuyup yazmakla meşgul bir kişi.

Bunları da beğenebilirsiniz

Bir Cevap Yazın