Kitap

Postmodern Bağlamda Mürşid’i Okumak

Tehlikeli Oyunlar, Benim Adım Kırmızı, Beyaz Kale, Aylak Adam, Puslu Kıtalar Atlası…

Postmodern romanlar türünde okunacaklar listesine eklenecek bir kitap Mürşid.

Metinlerarasılık, üstkurmaca, çoğulculuk, ironi, tarihten yararlanma, oyun postmodern romanda kullanılan anlatı teknikleridir.

Mürşid’i okurken hangi sınıfta yer alıyor bu roman sorusunu soruyor okur kendine. Yazarın anlattığı hikâye ve anlatım tarzıyla tarihi roman değil bu kitap diyor okur. Sayfalar çevrildikçe akış düz bir anlatıdan uzaklaşıyor. Hikayelerin içinde hikayelerle okur bir sarmalın içine çekiliyor… Soyut ve somut kavramların tartışıldığı, soyut ve somut mekanların kullanıldığı, zamanın genel geçerliliğinin bozulduğu bir yapının içinde oyun içinde oyunlarla farklı bir seviyeye taşınmış metin. 

Romanın girişi zamandan ve mekândan azade bir varlık olan Vakanüvis Vakkas Dede’nin kendisini tanıtması ve bu hikâyeyi neden anlattığına dair açıklamasıyla başlıyor. Anlatı dili başlangıçta günümüzden çok farklı…

“Vakanüvislerin üzerinde ittifak etmedikleri için şerh koyarak hikâye ettikleri fevkalade mühim hususlardan birisi, Abbasi Halifesi ve Müminlerin Emiri Harun Reşid’in Binbir Gece Masalları’na ve dahi pek çok hikâye ve rivayete konu olan muazzam sarayını mesken etmiş cariyelerin yekunudur.

İslam tarihinde Peygamberimizin vefatıyla başlayan hilafet evresini her şeyin nizamında geliştiği sütliman bir evre olarak görmek gayrı kabildir…”          

Geçmişin diliyle dillendirilmeye başlanan bu açılış okuru metinden uzaklaştırmıyor

, dilin kullanımındaki maharet okuyucunun zihnine merak tohumunu ekmekte başarılı oluyor. Okuyucu sabrının mükafatını ilerleyen sayfalarda sadeleşen dille alıyor.

“Halise, üzerine isabet eden bu bakışı biliyordu. Aşka gelmiş, meseleyi bütün teferruatıyla anlatmıştı. Fakat dilini tutup vakayı Zübeyde’yi kışkırtmayacak bir şekliyle anlatsaydı keşke…”

Metin ustaca kurgulanan yer yer birbirinden bağımsız gibi görünen hikayecikler, şiirler, efsaneler, mitolojik anlatı ve metaforlarla zenginleştirilmiş.

“Ben yeryüzündeki bütün insin, cinnin, hayvanatın, toprağın, ummanın ve hatta dört bir yandan esen yelin ve fırtınanın emiri ve sultanı, Allah’ın kulu ve nebisi Davud’un oğlu, Allah’ın kulu ve nebisi Süleyman…”

Ana hikayedeki dallanıp budaklanma Binbir Gece Masalları’na bir gönderme. Hemen her bölümde ele alınan konuların işlenişinde günümüz romanlarından ya bir esinti ya bir alıntıyı kullanılmış.

“Körlük, Seksek, Cehennem, Satranç, Sessiz Ev…”

Geçmişte yaşadığını bildiğimiz kişiler ve o döneme ait bazı olaylar Mürşid’de işlenmiş. Karakterler birbirileriyle ve kendileriyle bazen gerçeklik bazen de gerçekliğin yittiği bir düzlemde çatışıyorlar. Romandaki mekanlar özelikle karakterlerin iç dünyalarını yansıtacak şekilde tasarlanmış.

“Behlül, güneşin önüne duvar olmuş tarifsiz şekilli bulutların gölgesinden ve havanın bu hazan mevsimi için dâhi adet olunmadığı kadar serin seyretmesinden istifade etmiş, tuhaf evinin bir kenarında kıvrılmış, istirahat eder vaziyetteydi.

Kabristanda bir hareket fark edip de…”

“Yol boyu defalarca bu keçi yolunun izini kaybetmiş, bataklığa saplanmış, yüzüne gözüne batan dikenlerle, saçına sakalına dolanan sarmaşık ve dallarla boğuşmuştu. Sırf bu keçi yolunun izinde kalmak inadı yüzünden dâhi keçileri kaçırabilirdi. Dümdüz giden izler bazen kocaman bir ağacın, bazen gayet namüsait bir çukurun ya da tabii bir hendeğin dibinde sonlanıyordu…”

Romanın temelinde sorgulanan mülkiyet, adalet ve adaletsizlik kavramları. Mülkiyet nedir? Parayı veren mülkün sahibi midir? Bir mülkün ederini belirleyen şartlar nedir? Mülk sahibi nasıl olunur? Romanın girişindeki bu sorularla karakterleri karşı karşıya getiren yazar, ilerleyen sayfalarda suç ve ceza kavramları üzerine okura kafa yorduruyor.

“Çoğunluk, infazın haklılığı fikrine iştirak etse de meselenin esasını bilmeyen ve kadılar meclisindeki münakaşalara vakıf olmayanlar arasında Behlül isimli divanenin nihayetinde dünyevi meşgalenin uzağında bir fert olduğu fikrini benimseyenler az değildi…”

Anlatıcının okura verdiği mesaj: “Ne Harun Reşid’den ne de Behlül’den yanayım. Derdim mülkiyet, adalet ve adaletsizlik kavramları üzerine tartışmaktır. Akıl da akılsızlık da birbirinden çok uzak değildir. Zıtlıklar birbiriyle kesişmez, ancak yakınlaşır. İşte bu yakınlaşma sayesinde Harun Reşid gibi bir adam Behlül’ün değnekten yapılma atına biner ve gerçekliğini yitirir. Tam da bu anda, yitirdiğini kabullendiği gerçekliğe kavuşur. Aslında gerçek dediğimiz şey, bir vardır bir yoktur. Tıpkı hayatın kendisi gibi…”,

Yazar
Dilek Çıngı
Bazen bir hayal, bazen bir görüntü, bazen bir rüya, bazen bir keşke, bazen çocukluğumuzdan bir ses, bazen farklı olsaydı nasıl olurdu sorusuna aradığımız yanıt… Bunların her biri ayrı bir hikayenin esin kaynağı… Dilek Çıngı, İstanbul’da yaşıyor ve Çocuk Cerrahisi Uzmanı olarak çalışıyor. Yazdığı 6 ciltlik Piri’nin Maceraları Serisi Kare Yayınevi tarafından yayınlandı. A Hacivat & Karagöz Adventure, A Mediterranean Monk Seal-Almond, A Frog Adventure, The Tortoises and The Man, The Adventurer Duck Series (5 Books), The Black Train, Vitae Cyclum, The Monkey’s Way Amazon Kindle Direct Publishing’de. Hikayelerin ortaya çıkması, resimlendirilmesi, kitaba dönüşüm süreci ise bir mürekkep damlasının serüveni ile birlikte bibliothecamundi.com da.

Bir Cevap Yazın