Makale

Hep “Ötekiler”i Anlayan Yazar: SUAT DERVİŞ

Ankara

, Dost Kitabevi. Yıllar yıllar önce. Kitapların arasında volta atıyorum. Kitaplardan birini seçeceğim. Herhangi birini. Tavsiye değil, ödev değil, araştırma değil. Kitaplardan biri elbet bana göz kırpacak. İşte, buldum: “Hiçbiri”. İsme bak! “Hiçbiri!” Enfes. Nasıl güzel bir isim. Ne anlatıyor acaba? Peki yazarı kim? Suat Derviş. Suat Derviş? Hiç duymadım. Hemen alıyorum.

Hiçbiri’ni okudum ve vuruldum… Hiçbiri, 1923’te basılmış. Suat Derviş, bu gencecik yaşında “hiçbiri” demesine neden olan ne yaşamış olabilirdi? Hem de o yıllarda… Merak ettim. Kimdi bu erkek ismi taşıyan kadın? Kimdi Suat Derviş?

Suat Derviş… bazı kaynaklara göre 1901, bazılarına göre 1905’te doğmuştur. Kimlikteki ismi Hatice Saadet Derviş. Fakat herkes ona Suat der. Şimdi Suat ismi bize her ne kadar erkek ismi gibi geliyorsa da, o dönemlerde kadın ismi olarak da kullanılmaktadır (Mehmet Rauf’un 1901 yılında yayınlanan “Eylül” romanındaki kadın karakterin ismi de Suat’tır). Suat Derviş’in babası kadın doğum hekimidir. Hamiyet isminde bir ablası ve Ruhi isminde bir erkek kardeşi olan Suat Derviş, İstanbul’da ailesi ile birlikte yaşadığı yalıda özel dersler alarak, Fransızca ve Almanca’yı öğrenerek büyür. Suat Derviş’e en yakın isimlerden biri, çocukluk arkadaşı Nâzım Hikmet’tir. O dönemde Alemdar gazetesinde yazıları yayınlanan Nâzım Hikmet, bir gün Suat Derviş’in bir şiirini gizlice gazeteye götürür ve şiir gazetede yayınlanınca çok kızan Suat, bir süre hiç konuşmaz Nâzım’la. Sonra Nâzım’la birlikte Alemdar gazetesinde yazılar yazmaya başlar.

Nâzım, o dönemlerde Suat’a vurgundur ve bu karşılıksız aşkını “Gölgesi” şiirinde anlatmıştır.

GÖLGESİ

Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını
Bir kere eğemediğim bu kadının başını
Kaç kere sürükledi gururumu ölüme
Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme
Cevapları öyle heyecansız ki onun,
Kaç kere iman ettim hiçliğine ruhunun
Kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi
Güzelliğin önünde dolup çarpmalı kalbi
Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal
Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal
Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor
Bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor
Dönüyoruz yine biz uzun bir gezintiden
Gönlümün elemini döküyorken ona ben
O bana kendisini gülerek naklediyor
Bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı diyor.
Ya bu kadın delidir yahut ben çıldırmışım
Ben ki birçok kereler kırılmışım

, kırmışım
Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı;
Birden onun yüzüne haykırmak ihtiyacı
Alev alev tutuştu yangın gibi
Bir dakika kendimin olamadım sahibi
Hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim,
Yola mağrur uzanan gölgesini çiğnedim!

Nâzım’ın “başını bir kere eğemediği kadın” olan Suat, Türkiye’den yurtdışına giden ilk kadın muhabirdir. Fransızca diline hakimiyeti nedeniyle Lozan Konferansı’na gönderilen ve tüm gelişmeleri dakikası dakikasına takip edip Türkiye’ye ileten Suat Derviş’tir.  

Suat, “Kara Kitap” isimli ilk romanın yayınlanmasından sonra, yakışıklı bir milli atlet olan Seyfi Cenap ile evlenir. Onun gazetecilik mesleğine ve yazmaya olan tutkusu, evlilik hayatına duyduğu ihtiyaçtan baskın gelir ve “Hiçbiri” romanı yayınlandıktan bir süre sonra boşanırlar.

“Ne Bir Ses, Ne Bir Nefes” romanı yayınlandıktan sonra kendisi gibi gazeteci olan Selami İzzet Sedes ile evlenir Suat. Erkeklerin romantik konuşmak ve romantik yazmak konusundaki başarılarına karşılık, romantik yaşamaktaki beceriksizliklerini tecrübe ettiği bu evlilik de uzun sürmez ve boşanırlar.

“Behire’nin Talipleri” isimli hikayesinin basımından sonra “Buhran Gecesi” ve “Fatma’nın Günahı” isimli romanları basılır Suat’ın.

Suat Derviş, 1927’de ablası Hamiyet ile Almanya’ya gider ve Suzet Doli ismini kullanarak yazmaya devam eder. Bu sırada İstanbul’da “Gönül Gibi” isimli romanı basılır. Ne var ki Almanya’nın üzerinde kara bulutlar dolaşmaya, gamalı hacın dikenleri görünmeye başlamıştır. Suat, beş yıl sonra Türkiye’ye döner ve bir gazete için sokak röportajları yapmaya başlar. “Emine” isimli romanı basılır.

Üçüncü evliliğini yine bir gazeteci olan “Deli Nizam” lakaplı Nizamettin Nazif ile yapar. Bu sırada cezaevinde olan Nâzım, Suat’ın Nizam ile evlenmesini şaşkınlıkla karşılar. Suat, Nâzım’ın bildiği Suat değildir artık. Hatta Suat, kendisine bile bir başkadır. O boyun eğmeyen kadın gitmiş, yerine susan, susan, susan bir kadın gelmiştir. ‘Delidir ne yapsa yeridir’den sonuna dek faydalanan Deli Nizam, Suat’ın suskunluğunu hayra yorarak büyük yanılgıya düşer. Çünkü Nizam için ‘çantada keklik’ olan Suat, bir gün tekrar kanatlarını keşfedecektir.  

Çalıştığı gazetenin kendisini Sovyetler Birliği’ne gönderme teklifini sevinçle kabul eder. Sovyetler Birliği’ne giderek resmi ziyaretleri takip eder, sosyalist rejimle ilgili araştırmalar ve röportajlar yapar. Kısa süre sonra 2. Dünya Savaşı çıkar. Türkiye’nin resmi pusulası açıkça olmasa da Almanya’yı göstermekte, neredeyse tüm gazetelerde Nazi taraftarı yazılar yayınlamaktadır.

Suat, “Bu Roman, Olan Şeylerin Romanıdır” kitabının basımının ardından Nizamettin Nazif’le boşanır. “İstanbul’un Bir Gecesi” ve “Hiç” isimli romanları basılır.  

2. Dünya Savaşı’nın boğucu havasında Reşat Fuat Baraner ile tanışır. Atatürk’ün teyzesinin oğlu olduğunu hiçbir zaman dile getirmek istemeyen Reşat Fuat

, Türkiye Komünist Partisi’nin genel sekreteridir. Reşat Fuat ile evlenen Suat’ın romanlarında toplumsal gerçekçilik artık daha net görülür. Suat’ın en çok bilinen romanı Fosforlu Cevriye’deki erkek karakter, aslında eşi Reşat Fuat’tır. Birçok kez farklı ekiplerle çekilen Fosforlu Cevriye filmleri, romandaki karakterlerin ve olayların bozulmuş şekilleridir.

Suat Derviş’in hayatını öğrendikten sonra Fosforlu Cevriye’yi okumuş ve hayretler içinde kalmıştım. Yalılarda özel öğretmenlerle büyüyen hanımefendi Suat Derviş, sokak diline nasıl bu kadar hakim olabilmişti? Sokakta yaşayan bir kadın olan Fosforlu Cevriye’yi anlatabilmek için Fosforlu Cevriye gibi argo konuşmayı nasıl becerebilmişti? Suat Derviş’i eşsiz bir yazar yapan işte bu özelliğidir. Suat Derviş her dönemin, her sınıfın, her cinsiyetin, her pozisyonun insanını konuşturabilir romanlarında. Çünkü gazetecilik döneminde hepsiyle temas etmiştir. Hepsinin içine sızmıştır. Hepsini içine almıştır. Fakat ‘ötekiler’in ayrı bir yeri vardır romanlarında. Sokakta yaşayanların, polislerce aranıp kaçak yaşayanların, cezaevine girip çıkanların, evli bir erkekle ilişki yaşayan kadınların, evliyken bir erkekle ilişki yaşayan kadınların içinden anlatır Suat. Hiç istemeseniz de, aranıza büyük mesafeler koymayı deneseniz de bu karakterleri seversiniz. Çünkü hepsinin içindesinizdir. Hepsi, sizin içinizdedir….

Yazar
Esra
Çankırı’da doğdum. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite eğitimimi Ankara’da tamamladım. Ankara’yı terk ederek bir süre Fethiye’de yaşadım, şimdi Antalya’dayım. Söylesem inanmayacağınız bir meslek icra ediyorum, hatta bazen keyif de alıyorum. Fotoğraf çekmeyi çok sevmekle birlikte, fotoğrafımın çekilmesinden pek haz almıyorum. Ruh sağlığım hakkındaki şüpheleri pekiştirmek için yazıyorum.

Bir Cevap Yazın