Söyleşi/Röportaj

Sıradışı bir sergi: Ayşegül Türk’ten “Yemek Fragmanları”

Bir yanda dışarıda yediğimiz hazır yemekler diğer yanda mutfaklarımızda pişirmeye çabaladığımız organik yemekler. Kapitalist üretim ilişkilerinin en basit ürünlerin üretimini bile endüstri haline getirerek kalitesini ortadan kaldırdığı koşullarda sağlıklı beslenmek mümkün mü sorusunu her birimiz zaman zaman düşünüyoruz.

Dinozor bu sorunlara sanat açısından yaklaşan Ayşegül Türk’ü konuk edecek. Sanatçı Ayşegül Türk Ankara Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açmış olduğu “Yemek Fragmanları” Sergisi ile bu sorulara sanat yoluyla yanıtını veriyor. Sergide ürettiği eserler kimi zaman bam telimize bassa da çok önemli bir konuda ziyaretçilerini düşündürüyor.

Biz de sergilenen eserlerin düşündürdükleri üzerine kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik. Sergiyi gezmek isteyen sanat severler Şubat ayının sonuna kadar ziyaret edebilirler.

***

Merhaba Ayşegül Hanım. “Yemek Fragmanları” oldukça sıra dışı bir sergi. Zaman zaman insanı tedirgin eden çalışmalardan oluşuyor. Sizi böyle bir sergiyi açmaya yönlendiren şey neydi? Gerçekten de bu hazır yemekleri yerken tedirgin olmalı mıyız?

Hazır yemek dediğimiz şey bana göre aslında “Nesne Yemek”tir. Tabii ki yerken tedirgin olduğumuz bir gerçek. Ancak ben bu sorundan yola çıkarak oluşturduğum nesne yemek kavramını daha çok yapay olan ile doğal olan arasındaki gerilime odaklanarak bir takım arayışlar olarak düşündüm.  Yapay olanın temiz ve steril gibi algılanmasına karşın doğal olanın neredeyse iğrenç olanla yapışık olarak düşünülmesi sergimin ve işlerimin odağını oluşturur. 

Peki organik dünyanın olanaksızlığını dayatan bir yaşamın içinde olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Sizce bu gizli bir distopik alan mı? 

Sanayileşen ve dijitalleşen dünyada laboratuvar- mutfaklarda oluşturulan fast-food adını alan nesne-yemekler bizlere sunulduğunda artık o şeyler çoktan kendinden muktedir olana dönüşmüştür bile. Bu nesne-yemekler hem yapımı hem de sunumu kameralarla izlenerek, yemek alanları sanki bir suç mahaline dönüşmüş, yiyen insanlar da sanki suçluymuş gibi kayıt altına alınmaktadırlar. Sergimde bunların ötesinde tabağımızdaki nesne-yemekler aynı zamanda öteki olanın temsili için kurtçuklarla, sineklerle servis edilerek; organik dünyanın varlığı hissettirilmiştir.

Evsel ya da içe dönük yaşamın sürdürüldüğü alanların kişiselliği düşünüldüğünde evlerimizdeki mutfaklar için de aynı şey geçerli mi? 

Günümüz evlerinin bir bölümü açık ya da kapalı olarak içlerine entegre edilen mutfaklarla bilinenin ötesinde çok geniş anlamlara referans vermektedir. Mutfak kavramı yemek kültürüne, yemek pişirme yöntemlerine ve de yemeğin bizatihi kendisini ifade eder. Evsel mutfaklarda kişisellik ve tercihler ön plana geçerken, sayılar ebatlar miktarlar oldukça minimalizedir. Sağlıklı olmak birinci kriterdir. Alt yapı malzemelerini sağlama, temizleme ve pişirme oldukça yalındır. Ortaya çıkan yemek ise organik bileşimleri ile geleneksel tatların takibini içerdiği gibi yeni olanı da bünyesine katar.

Organik yaşamın yerine vaadedilen yaşam, insanda neleri yok ediyor?

Sanayi tipi üretime geçildiğinde makine parçası üretir gibi seri üretim mantığı ile bant sistemi tarzına geçilir. Kişisel zevk ve tercihlerin ötesinde yalnızca makinanın zamanlamasını kontrol eden makine-insan; ortaya çıkan nesne yemeğe karşı herhangi bir duygusal durum da geliştiremez. Gerçekte bunu tüketen insan reklamdaki imaja ya da vaat edilen o olguya ulaşmanın hazzını yaşar. 

Serginiz doğal olan ile yapay olan arasındaki sınır deneyimlerini yaşama zorunluluğuna dair bir önerme olarak düşünülebilir mi? 

Bu serginin ortaya koyduğu önemli sonuçlardan biri de pandemi ile birlikte mutfakla olan ilişkimizin eskiye oranla oldukça arttığını göstermek. Bu dönemde İstesek de istemesek de mutfakla olan bağlarımız güçlenmek zorunda kaldık. Yemeğin yapımına ve tüketimine yoğunlaşılan bu dönem yemek deneyimlerimizi ve algımızı da yeniden biçimlendirmiştir. Ev içinde yeme zorunluluğu, dışarıda yani zincir restoranda, lokantada yemenin önce kısmen daha sonra da tamamen yasaklanması ile birlikte ev içi mutfaklara, ev içi yemek üretimi ve tüketimine yönelim ile birlikte kadın ve erkeğin ev içi rollerini giderek arttırmıştır. 

Eserlerinizde kullandığınız imajlar içerikleri ile de hazır nesne konumundalar. Eserlerinizin yeniden anlam yaratmaya dönük tavırları için neler söylemek istersiniz?

Hazır yemek nesneleri kameraların gözetim altında seri üretimin mekanik çıktılarıdır. Organik olan herhangi bir yapıyı içermeyen bu hazır yemek nesneleri organik olanla ilişkilendirmek için canlı ve tiksindirici bir elemana yöneltilmiştir. Organik olanın da temsilcisi olduğu düşünülen böcek ya da sinekler hazır yemek nesneleri üzerinde sunularak sağlıklı olanı ters yönden düşündürtmeye çalışmıştım. Aşırı hijyen ortamlarda üretilen ve sunulan bu yemek nesneler alt tür olduğu kabul edilen ve görüldüğü yerde öldürülen böcek ve sineklerle buluşturularak, insan gözünün odakları haline gelmiştir. Makinalarla, kamera mercekleri ile seri üretilen bu yemek nesneler fast-food zincir restoranlarda yine kameralar eşliğinde  gözetim toplumuna sunulurken, gizli kameralar eşliğinde servis edilir. Yemek tüketimi ile ilgili her alanda var olan gizli kameraların gördüğünü insanlar göremediği için ortaya olağandışı bir sıradanlık çıkar. Böcekleri gören ve gördüğü yerde öldüren insan gözüyle, kamerayla yemek nesnelerini yiyen insanları izleyen kameranın tavrı aynıdır. Kamera gözü insan gözüdür. Bir fragmanın parçası olarak yaşanan bu durum, günün her saatinde farklı coğrafyalarda küçük farklılıklarla devam etmektedir. 

Hazır yemeklerin insan vücuduna verdiği kayıpları görsel öğle olarak kullandınız diyebilir miyiz?

Pandemi dönemi ile birlikte mutfaklara sıkışan / sıkıştırılan insan uzun ya da kısa saçları ile ifade edilirken giderek peruk olana, yapay saça doğru evrilerek suni olana dönüşür. Mutfağa bağlanan kadın ve erkek doğasını kaybederek dönüşür ve bu dönüşümde yine çıkış organik ve iğrenç olanla birleştirilerek kaybedilen doğaya dönüş simgelenir. Sinek ve böcekle birleşen kadın ve erkek saçı ister gerçek ister yapay olsun ev içi mutfaklardaki dönüşümümüzü görselleştirir.

Serginiz yeni bir haritadan bahsediyor. Bu harita, yok oluşun haritasını çizer gibi. Gerçekten öyle mi?

Yarı saydam yüzeylerdeki küçük ölçekte hazırlanmış, hazır nesne yemekler, saçlar, kameralar, çizimler aslında her biri fragman olarak bütünü tamamlayarak zihin haritalarımızda tamamlanırlar. Zihin haritası kavramı tamamen kentteki yürüyüş rotaları üzerindeki fast-food zincirlerinin işaretlenmesi ve birleşimine dayalı olan çizimlerle ilişkilendirilmesidir. Bu zihin haritaları bir yandan toplumsal belleğimizi oluştururken bir yandan da gezgin olan sanatçının rotasına dönüşerek nesne yemek merkezlerinden kaçışımızın olmadığı noktasına varılır. 

Serginiz bize bizim görmediğimiz ama farkına varmamıza yol açan ipuçlarını gördüğümüzde dehşete düşerek çıkışın olmadığını söylüyor. Sizce çıkış yok mu?

Kısaca; yemek eylemi ev içinde ya da dışında parçalardan oluşan bir aksiyondur. Her bir parça aksiyona ait bir fragmandır. Bu fragmanlar tıpkı yemek yapmak gibi parçaları birleşerek anlamı oluştururlar ve bu anlam bazen ürkütücü bazen de içine yansıdığımız için kendimizi inkârlar sunarlar. Belki de sinek, kurtçuk ve böcekler nasıl doğal olanın ürkütücü simgesi olarak sergide karşımıza çıkıyorsa çözüm doğaya dönüş şekline bürünmelidir. Tükettiğimiz, yediğimiz içtiğimiz her bir ürünün kredi kartı gibi yapay ve tehlikeli oluşu gerçeğine karşın; sanatın sezgisel gücüne, doğanın iyileştiriciliğine yönelmenin insana daha iyi geleceğini aşikârdır.

Yazar
Bahadır Eren
1985 İstanbul doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı ve Anadolu Üniversitesi İktisat bölümlerinden mezun. Ama uzun süredir bol bol okumak ve zaman zaman yazmakla meşgul. Hayatını idame ettirmek için hali hazırda çalışmakta ve kendisine kalan zamanda da okuyup yazmakla meşgul bir kişi.

Bunları da beğenebilirsiniz

Bir Cevap Yazın