Söyleşi/Röportaj

Hasan Reyhanoğlu ile röportaj: Amacım adalet kavramını her yönüyle irdelemekti

Hasan Reyhanoğlu’nun Mürşid isimli kitabı, pandemi nedeniyle kapanmalarının başladığı 2020 yılının Mart ayında Artemis Yayınları’ndan çıktı.

Bahadır Eren, Hasan Reyhanoğlu’na dinozor.org için Binbir Gece Masalları tadındaki kitabı hakkındaki sorularını yöneltti.

***

Bahadır Eren (B.E.): İlk kitabınız “Mürşid”, 2020 yılının Mart ayında çıktı. Romanınızı kısaca tanımlar mısınız?

Hasan Reyhanoğlu (H.R.): Mürşid tarihsel kişileri ve kimi gerçek olayları konu eden kurgusal bir roman. Salt bir tarih anlatımı değil, kimi yerleri gerçeküstü olan iç içe geçmiş birçok masal, hikâye ve tarih anlatımından oluşuyor.

B.E.: Mürşid’i yazma fikri nasıl oluştu? Kitabın yazımı ve yayımlanma aşamalarından söz eder misiniz?

H.R.: Mürşid’in ilk tohumları 2013 yılında atıldı. Tiyatro yönetmeni bir arkadaşımla uzun bir uçak yolculuğumuz olmuştu. İstanbul’dan Hongkong’a uzanan yolculuk esnasında ondan bundan söz ederken bir ara hikâye gelenekleri üzerine konuşuyorduk. Ben de batıda kullanılan kurgulama geleneklerinin bir kısmının doğudan batıya geçtiğini, Binbir Gece Masalları, Hayy bin Yakzan, Şahname, Mantık at-Tayr gibi eserlerin batı yazın sanatını etkilediğini belirtip bu kurguya benzer bir hikâye anlattım. Üzerine epeyce konuştuk. Sonra o anlattığım kurguyu çerçeve olarak temel alan bir hikâye yazmaya karar verdim. Ama o esnada yüksek lisans yapıyordum, yazacak durumum da zamanım da yoktu. Yazabileceğim ilk fırsatta, 2014 Nisan’da yazmaya başladım. Kısa sürede, çok da uzun olmayan bir roman yazarım sanmıştım, öyle olmadı. 400 sayfayı aştı, bitmesi 2018 Haziran’ı buldu. Arada kızım doğdu tabii, gecikmenin bir sebebi de canım kızımdır ? Kucağında dünya tatlısı bir bebek varken, o an eğer hakkıyla, layıkıyla yaşanmazsa bir daha gelmemecesine geçip giderken insanın yazası gelmiyor.

2019 Kasım’da yayıneviyle sözleşmesini yaptık. Maalesef ekonomik kriz, arada yaşanan kâğıt krizi gibi durumlar derken bir yazarın hele de ilk kitabıysa, beğenilse dahi yayınevlerinde sıra bulmakta zorlanıyor.

B.E.: Peki nasıl bir roman Mürşid? Hazır bir çerçevesi vardı demiştiniz. O çerçeveye neler eklediniz? Ne anlatıyor? Neleri irdeliyor?

H.R.: Mürşid, geçtiği dönemi gerçek ve kurgusal ama sahici karakterleriyle, hikâyeleriyle, masallarıyla, inanışlarıyla, gelenekleriyle, temelde adalet bakış açısından irdeliyor.  Doğrudur, romanın çerçevesi ben yazmaya başlamadan önce belirmişti. Ancak bu çerçevenin inandırıcılığı yoktu ya da yetersizdi. Çerçeve hikâyede adalet konusu mesele edilmiyordu. Basit bir mistik, olağanüstü anlatı üzerinden ayağı yere basmayan, tarihsel gerçeklerle ve karakterlerle örtüşmeyen ibretlik bir kıssa anlatılıyordu. Yerli yerine oturtmak, ayağını yere basmak için bütün dönemi uzun uzadıya okuyup, inceleyip, değerlendirirken karakterleri -en gerçeküstü olanları dahil- gerçekmiş gibi ele alıp öyle yazmaya çalıştım. Epey uğraştan, denemeden  sonra yapabildiğime ikna oldum. Nihayetinde amacım adalet kavramını enine boyuna, her yönüyle gerçek meseleler ve bu meselelere önerilen çözümler üzerinden irdelemekti. Bir de gerçeküstü öğelerle, efsanelerle, masallarla, karakterlerle bezeli olsa da ayakları yere basan, ideal okurumu tatmin eden, iyi bir hikâye anlatmak istiyordum.    

B.E.: Kitabınızın kahramanı 8. ve 9. yüzyıllarda yaşamış olan Halife Harun Reşid. Bu konuyu seçmenizin özel bir neden var mı?

H.R.: Küçük yaşlarımdan beri tarihe fazlasıyla meraklıyım. Çocukluğumda bu tarz hikâyelerin, çok farklı kişilerin ağzından anlatıldığı bir evde büyüdüm. Akşamları herkes salonda toplanır, bir nevi hikâye atışmaları yaşanırdı. Büyük bir zenginlik tabii, sonra fark ediyor insan. Bir noktadan sonra insan anlatılanların sadece hikâye ya da efsane olup olmadığını sorgulamaya başlıyor. Ben de sözü edilen, yakından bildiğim bu tuhaf hikâyelerin tarihsel anlatılarla ve kayıtlarla ne kadar örtüştüğünü merak ediyordum ve bu konuyu araştırmaya başladım. Epeyce kitap karıştırdım. Sadece tarih kitaplarını değil, dönemin masallarını, efsanelerini, hikâyelerini de arayıp bulmaya çalıştım. Baktım ki fevkalade renkli ve alışılagelmedik bir dünyanın kapısını açmışım. Bu dünyaya girdim gezdim tabii, öyle fırsat kaçar mı? Sonra bir noktada bunları mutlaka anlatmak gerektiğini düşünmeye başladım. Sadece bilmek yeterli değil, bunları uygun bir şekilde uygun bir yolla aktarabilmenin de çok değerli olduğunu düşünüyorum. 

B.E.: Mürşid, Mart ayında tam da pandemi nedeniyle gerçekleşen kapanma önlemlerinin ortasında çıktı. Pandemi kitabınıza olan ilgiyi nasıl etkiledi?

H.R.: Maalesef görece olumsuz etkiledi. Özellikle ilk kitap olduğu için hitap ettiği, ilgisi olabilecek okura ulaşabilmesi amacıyla belirli bir tanıtıma ihtiyaç vardı. Bu amaçla öncelikle kitabın fiziki olarak “yeni çıkan” raflarında görünmesi ve ilgi çekmesi gerekiyordu ki bu sebeple kitabın kapağıyla, arka yazısıyla epeyce uğraşmıştık. Fakat kitap dağıtıma çıktığında kitabevleri kapanmıştı, dağıtımı epeyce gecikti, Haziran ortalarını buldu. İlaveten yayıneviyle planladığımız imza günleri, kitap fuarı katılımları vardı, tamamen sekteye uğradı. Yoğun ilgi olmasını beklediğim, beni tanıyan, kitabı bilen ve bekleyen çevrelere ulaşamadı bile. Uzunca bir süre sadece internetten tedarik edilebildi. Ancak buna rağmen satış rakamları hiç fena değildi. Kitabıma gelen okur yorumlarının da beni mutlu ettiğini söyleyebilirim. Sağ olsunlar, belki de her okuyan mutlaka görüşlerini paylaşıp iletti bana. Tanımadığım kişilerin kitabımı yoğun olarak arkadaşlarına önerdiklerini, satın alıp hediye ettiklerini gördüm. Sosyal medyada da ciddi bir ilgiyle karşılaştım. Bir yazar için sevindirici tabii.

B.E.: Peki bu dönemde siz neler yaptınız, neler okudunuz?

H.R.: Bu dönemde birkaç farklı kategoride değerlendirilebilecek türden kitaplar okudum. Birinci tür kitaplar mitoloji, bilim ve sanat tarihine dair daha çok bilgilendirici kitaplardı. Daha önce okumadığım; Ortadoğu, Yunan ve Roma Mitolojisi kitapları dışındaki mitolojileri anlatan kitapları özellikle incelemeye çalıştım. Öteden beri Ortaçağ Uygarlıklarının tarihine, bilimine, sanatına merak duyardım. Bunlara ilişkin bulduğum her kaynaktan daha detaylı okumalar yapmaya çalıştım.  

Bilim kitapları içinde yirminci yüzyılın en büyük dahilerinden Nobel ödüllü fizikçi Prof. Dr. Richard Feynman’ın hayatını anlattığı Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman okuduğum önemli kitaplardan biriydi. Bu kategoride okuduğum ve söz etmeye değer bulduğum bir diğer önemli kitap Christophe Galfard’ın Evren Avucunda kitabıydı. Yine bu başlığa alabileceğim ama pozitif bilimlerle değil de beşeri bilimlerle ilgili bir diğer kitapsa daha önce de kitaplarını okuyup beğendiğim Varoluşçu Psikiyatr Rollo May’in Kendini Arayan İnsan kitabıydı.

Kurgusal eserlerde Jose Saramago’nun Kabil, İlhami Algör’ün Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Ali Teoman’ın Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı ve gene Ali Teoman ile yapılmış söyleşilerin ve kendisinin yazdığı edebi inceleme yazılarının derlendiği Yazı, Yazgı, Yazmak kitapları beğenerek okuduklarımdan bazılarıydı. İbni Sina ile İbni Tufeyl’in Hayy Bin Yakzan isimli eserlerini içeren kitabı daha önce okumuştum, bu kez kitap üzerine okumalar yaptım, derinlemesine inceleme şansım oldu. Yıl sonuna doğru Boccacio’nun klasik eseri Decameron’u edebiyatçı bir okuma grubuyla beraber okuduk, destekleyici yan okumalarla beraber derinlemesine tartıştık. 

Öte yandan bu yıl çok fazla arkadaşımın kitabı yayımlandı. Onları atlamadan edinip okumaya çalıştım. Ayrı bir keyif, bir gurur barındırıyor içinde elbette. Müjde Alganer’in Ziziro, Nuray Atacık’ın Bukalemun, Melih Günaydın’ın Sürgün Avı, Nurhan Suerdem’in Maruzatım Var, Berin Aral’ın Düz Yokuşun Sakinleri, Ülkü Oktay’ın Vesvese, Mevsim Yenice’nin Bilinmeyen Sular, Gökcan Şahin’in Suçun Altın Devri kitapları bu kategoride yakın zamanda okuduğum kitaplardı.

Elbette her zaman yaptığım gibi hemen her konuda birçok makale, birkaç da doktora tezi okudum. Düzenli takip ettiğim dergiler, sözlükler, forumlar var. Hepsi de bilgi edinmek için çok önemli, değerli kaynaklar.   

B.E.: Pandemi süreci hayatınızı ve çalışmalarınızı etkiledi mi? Etkilediyse bu etki ne yönde oldu?

H.R.: İş hayatı yoğun olan biriyim. Pandeminin henüz ilk günlerinden başlayarak evden çalışmaya karar verdik ve çoğunlukla ofise gitmeden, evden çalıştık. Trafikten ve trafiğin getirdiği zaman kaybı, yıpranma ve yorgunluktan kurtulduk ancak bu kez mesai kavramı kalmadı. Eşim de evden çalıştığı gibi kızımın okulu da eve taşınınca hem mesai kavramı hem evdeki kalabalık, gürültü ve her dertle ilgilenme ihtiyacı çalışmanın yanına ek işler ve meşguliyetler getirdi. Bununla beraber gene de zamanı daha verimli kullanmaya özen gösterdim ve zamanımı planlamaya giriştim. Bu planlamaya elimden geldiğince uyduğumu söyleyebilirim.

Bugün geçen bir yıla baktığımda özellikle izlemediğim film ve dizilere, okumadığım kitaplara, bekleyen ilgi alanlarıma daha fazla zaman ayırabildiğimi görüyorum. Daha önce başlamaya cesaret etmediğim birçok diziyi başlayıp bitirdim.

B.E.: Geleceğe yönelik herhangi bir projeniz ya da yeni bir kitap fikri var mı?

H.R.: 2020 yılı boyunca açıkçası yayımlanmış kitabımın keyfini sürdüm. Yazma konusunda önceki yıllara oranla daha sakin bir yıl geçirdim, kendimi biraz nadasa bıraktım desem yalan olmaz. Arada siparişe binaen öyküler, fikir yazıları, sinema ve edebiyat üzerine dergi yazıları yazdım. Bir yazarlar grubumuz var birbirimizi motive ettiğimiz, yazdıklarımızı ortak değerlendirmeye tabi tutarak kendimizi geliştirmeye çalıştığımız. Çok sayıda yetkin okur ve yazar arkadaşım var bu grupta. Bu yıl yazdığım ve grupça değerlendirdiğimiz birkaç tane yeni öyküm oldu. Daha önceden yazdığım öykülerle beraber birkaç öykü dosyası oluşturacak kadar öyküm var kıyıda köşede. Farklı başlıklarla gruplanabilirler. Ancak hepsinin editör gözetiminde elden geçmesi gerekiyor. Oluşan dosya başlıklarına göre ilave öykü yazmak da gerekebilir elbette.

Yazmak sürekli bir eylem, insan önce kafasında bir fikri evirip çeviriyor, öyküleştiriyor, sonra kağıda dökmeye çalışıyor, kağıt üstünde nasıl durduğuna bakıyor. Bazen bu ikisi örtüşmüyor, kağıt üstündeki öykü zihinde durduğu gibi durmuyor. Kafamda yazdığım ama kağıda dökmediğim çok sayıda öyküm ve bir de roman taslağım var.

Bununla beraber biliyorum ki iyi bir hikâye her zaman kendini yazdırır. Zaman ve fırsat buldukça yazmaya çalışıyorum.

Yazar
Bahadır Eren
1985 İstanbul doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı ve Anadolu Üniversitesi İktisat bölümlerinden mezun. Ama uzun süredir bol bol okumak ve zaman zaman yazmakla meşgul. Hayatını idame ettirmek için hali hazırda çalışmakta ve kendisine kalan zamanda da okuyup yazmakla meşgul bir kişi.

Bunları da beğenebilirsiniz

Bir Cevap Yazın