Söyleşi/Röportaj

Gonca Atalay, Pavyon Öyküleri kitabında öyküsü yayınlanan yazarlar ile söyleşti (1): Zeynep Aliye, Seyhan Arman, Kevser Ruhi

Gonca Atalay, Pavyon öyküleri kitabını derleyen Süreyya Köle ve kitaba öyküleriyle katkıda bulunan yazarlar ile söyleşti. Yazar söyleşilerimizin ilk bölümünde konuklarımız: Zeynep Aliye, Seyhan Arman ve Kevser Ruhi.

***

GONCA ATALAY: Bu projeye nasıl dahil oldunuz? Pavyonlar hakkında yazma fikri ilk ortaya çıktığında ne düşündünüz?

ZEYNEP ALİYE: Sevgili Süreyya Köle projesinden söz ettiği an bu çalışmada yer almam gerektiğini düşündüm. Zaten bugüne dek yazdığım pek çok öyküde pavyonda, randevu evinde çalışan ya da bedenini satmak zorunda kalmış, bu anlamda toplumda dışlanmış kadınlara yer verdim. Onların cinsel anlamda nasıl sömürüldüğünü işledim. Üstelik yan karakterlerim değil, gerçek kahramanlarım olarak yer aldılar öykülerimde. Bu anlamda da kimi çevrelerden, pornografik yazmakla suçlanmak dâhil tepki gördüğümü vurgulamalıyım. Nitekim Yunus Nadi öykü ödülünü kazanan Vahşi Kelebek kitabımdaki aynı adı taşıyan öykü kahramanım da bir pavyon kadınıdır. Para biriktirip içinde bulunduğu yoz, kokuşmuş hayattan kurtulmayı düşlemektedir. Ancak bir gün, hayalinin asla gerçekleşmeyeceğini anlar. Süreç onu kendi olmaktan çıkarıp bir vahşi kelebeğe dönüştürmüştür çünkü.       

SEYHAN ARMAN: Projeye Süreyya Köle’nin teklifi ile dahil oldum. Daha önce ısmarlama bir hikâye yazmadığım için önce yapamayacağımı söyledim ama telefonu kapattıktan 15 dakika sonra böyle bir şey yazdım olmuş mu diye gönderdim hikâyemi.        

KEVSER RUHİ: Konusu pavyon olan, mekânı pavyon olan taslak halinde birkaç öyküm vardı. Süreyya “pavyon öyküleri yazıyoruz, senden de bir öykü istiyorum” deyince yazdığım taslaklardan birini ele alıp tamamlama olanağı bulacağım için sevindim. Erkeklere göre kurgulanmış bir eğlence biçiminin, bir “kültürün” farklı pencerelerden kadınlar tarafından anlatılması ilginç olacaktı. Şahane oldu!               

GA: Pavyon gibi kadın bedeninin ve hatta varlığının metalaştığı bir sektör üzerine çalışmak üstelik o ortamda bulunmak bir kadın olarak sizde nasıl bir hissiyat yarattı?  Ön kabullerinizi, ön yargılarınızı, ahlâka bakışınızı, ya da toplumsal ahlâkı sorguladınız mı hiç?

ZEYNEP ALİYE: Ben, pavyon kadınlarıyla daha çocukluğumda tanıştım. Pavyon sahibi bir kiracımız vardı. Sürekli olarak eve pavyondan kız getirirdi. İçlerinde henüz kozadan yeni çıkmış kelebek olanı da vardı, güve ailesinden olanı da. Onlara karşı büyük bir merak duygusuyla yaklaşırdım. İçlerinde pavyon hayatından bıkmış, düzenli bir aile hayatına özlem duyan pek çok kadın tanıdım. Ama pek çoğunun, içinde bulunduğu yaşam biçiminden hoşnut olduğunu gözlemledim. Kendilerine nasıl bir şans, fırsat sunulursa sunulsun onlar aynı yaşam biçimini sürdürmek isteyenler de.

Ahlâki olarak sorgulamak mı? Kendi bedenini, canını, kanını sermayesi yapmış bir kadını ahlâki olarak sorgulamak da ne? Bunu düşünmedim hiç. Ayrıca hepsinin bu hayatı seçmek için yeterinden fazla nedeni vardı. Onları eleştirmek bir yana

, her şeye rağmen hayatta kalmak için verdikleri mücadele dolayısıyla onları kutlamak gerek. Kimi kadınlardan şunu duyardım: İyi ki pavyonlar, genelevler var. Onlar sayesinde kızlarımız, kadınlarımız güvende. Yoksa bekâr erkekleri kim, nasıl zapt edebilir ki? Bu, bir kadın söylemi olarak utanç verici, acı bir durum…  Kimin daha ahlâklı olup olmadığını yeterince ruhsal derinliğe kavuşursa görebilir insan. Ama biliyorsunuz biz ortalamayı severiz; ne yukarı ne aşağı… Durduğun yer en iyisidir…

SEYHAN ARMAN: Kadın bedeninin metalaşmadığı bir alan olmadığını düşünüyorum. Bindiğimiz otobüste bile bakış açısı pavyondan farklı değil. Bu sebeple pavyon hikâyesi yazmak bana farklı gelmedi, çünkü bizim her hikâyemiz bu kadar zor, bu kadar acıklı, bu kadar isyan ettiren, bu kadar çıkmazda bence. Cinsiyet kimliğim dolayısı ile sürekli toplumsal ahlâk, öğretilmiş cinsiyet rolleri, toplumsal ikiyüzlülük ve önyargılarla karşılaştığım için sanırım pek etkilenmedim; fazlası ile idmanlıyım bu konularda.

KEVSER RUHİ: Bendeki hissiyat derin bir üzüntü. Bir de uzaklık duygusu… Her şeye, her duyguya uzaklık… Bütün şatafatın ortasında çok sade bir gerçek var: her şey yapay ve geçici. Herkes pavyonda olan bitenin bir yanılsama olduğunu biliyor ama hiç kimse o yanılsamanın bir parçası olmaktan rahatsız değil. Her şey yalanlar üzerine kurulmuş ama zaten kimse gerçeğin peşinde değil. Toplumsal ahlakın ikiyüzlülüğü gün gibi ortada… Bir tek bu konuda yalan yok pavyonda… Her şeyin iki ya da daha fazla yüzü, herkesin en az iki yüzü var. Biri pavyon içindeyken diğeri pavyon dışındaki hayatı devam ettirirken…

GA: Bu kitabı ilk duyduğum andan itibaren ve elbette okuduktan sonra da hep düşündüğüm şey pavyonların, konsomatrislerin, hayat kadınlarının ve onların toplumsal rollerinin, yerlerinin konuşulur olması için bir vesile olması idi. Sizin de kitaptan böyle bir beklentiniz ya da kitaba biçtiğiniz bir rol var mı? Varsa nedir?

ZEYNEP ALİYE: Bir iyimserin gözüyle, ‘en azından bizleri buluşturdu, söyleştirdi.’… Bir kötümser gözüyle, ‘Bir kitap kaç adet satıyor ki be canım, benim güzel ülkemde’…

SEYHAN ARMAN: Tam olarak tarif ettiğiniz şeyi düşündüm, düşünüyorum. Hatta bazı oyun yazarlarına gönderdim kitabı, belki buradan gerçek bir tiyatro oyunu veya film senaryosu çıkar diye. Malum kitap okuma oranlarımız belli; belki kitap vesile olur da sahnede ya da perdede izleriz ve daha çok kişiye ulaşırız.

KEVSER RUHİ: Bu kitaba özel olarak biçilecek bir rol olduğunu düşünmüyorum. Kitap kendini ve “meselesini” çok iyi anlatıyor zaten. En ilgisiz okuru bile kendine çekecek içeriği ve albenisi var kitabımızın. Bu yeterlidir. Dileğim odur ki, kadın sorununun bambaşka bir yönüne de dikkatleri çekmiş olalım.

Devam edecek…

Yazarları ve öykülerini bir araya getiren Süreyya Köle’nin röportajını okumak için tıklayınız.

Yazar
Gonca Atalay
1986 yılında Yozgat’ta doğdum, 1990 yılından beri Ankara’da yaşıyorum. Karadeniz Teknik Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler okudum. Çalışma hayatıma ikiz kızlarımdan sonra kısa bir mola verdim. İlkokul sıralarında başladığım yazma ve okuma çalışmalarım kızlarımdan kalan zamanlarımda halen devam ediyor. 2018 yılında UMAG’da yazma üzerine verilen seminerlere katılarak Gürsel KORAT, Mehmet EROĞLU, Çiğdem ÜLKER gibi isimlerle çalışma imkanı buldum. Öykülerimden bazıları Ada, Edebiyatist gibi dergilerde yayımlandı. Edebiyatın yanı sıra uzun süredir fotoğrafçılık ile de ilgileniyorum. Çeşitli karma sergilerde fotoğraflarım sergilendi.

Bir Cevap Yazın